22 Ekim 2012 Pazartesi

HERKEZ YALNIŞ VE YANLIZ

             
            Annelerimiz bazen tüm malzemeleri kullanarak yemek yapan kızlarına derler ya “yok kızım olmamış” işte öyle bir şey bu herkeZ, yaLNış ve yaNLız..  Malzemeniz tam belki de, orası beni ilgilendirmez ama ya çıkan sonuç? Ocakta fazla kalmış olacaksınız ki dibiniz tutmuş, fazla kaynamaktan suyunuz bitmiş, posanız kalmış.

Gelelim asıl konumuza;  kan yerine milliyetçilik akan damarlarınız dur durak bilmeyen çağlayanlar gibi.. Eyvallah insanın hayatta bir duruşu olmalı giydiği bir ceket, rengini kendi seçtiği, bile isteye aldığı. Fakat başka bir şey benim söylemek istediğim; azınlıkların dili meselesi! Bu çağlayıp akan damarlarınızın bir sürü gerçeği görmenize engel olduğunun bile farkında değilsiniz.  HerkeZin damarlarından mütevellit asker doğması gerektiğini düşünen fikriniz var ya hani; o cümleye döküldüğü anda yerini Türkçe’yi nasıl savunurken nasıl da döküldüğünüze bırakıyor. Kiminiz herkeZ, kiminiz yaLNış, kiminiz yaNLız..  

Aidiyetinizi savunduğunuz her yerde kan ve savaş var. Yeni savunma ve kurtarma şekli olan sosyal-sanal-alemde klavyelerinizi ve farelerinizi kuşandığınız gibi vatan savunmaya gidiyorsunuz savaş alanına –yanlış olmasın internete elbette- işte tam burada kopuyor tüm iplikler hatta kopması zor olan urganlar.. Adama demezler mi dilini toprağını korurken aynı zamanda dilini nasıl kullanacağını, toprağında nasıl yaşayacağını bilmen lazım gelmez mi diye? Türkçemizi koruyalım nutukları ve ardından tüm azınlıkları yüzyıllarca yok saydığınız gibi dillerini öğrenmelerine dahi karşı çıkmanız. Siz de düşünceleriniz de çürüdünüz artık kabul edin. Bırakın insanlar özgürce dillerini konuşabilsin, ülkenize, vatanınıza, atanıza, geçmişinize, dedenize hakaret değildir bu, çocuklarınıza, torunlarınıza bırakacağınız “insan olma” dersidir.

İnsanlar istedikleri dilleri öğrenebiliyorken ana dillerini konuşamıyorlar, ana dilde eğitim vermeyen üniversiteleri sırf yabancı dil öğrenebilmek için seçen abiler ablalar, ana dilinde bile yeni konuşmayı öğrenen 6 yaşındaki sabiye yepyeni bir dili öğrenme zorunluluğu koymaktalar. Neden? Bölünmemek için mi? Yoksa herkeZe hepimiz(!) diyebilmek varken yaLNışlıkla yaNLız kalmamak için mi?

            Saygılar…

17 Eylül 2012 Pazartesi

Bir.. Gece.. Yalnızlık..


sadece aynı hatayı tekrarlayanlar mı aptal olur? ya da hatayı tekrarlatanlar mı?
ilk aldatılış acı bi şerbet gibiydi.. ya ikincisi?
ikincisi daha acıdan bi şerbetti. ya üçüncüsü?
bir şey bir kere oldu mu tekrar mı etmelidir ?

etrafımdaki insanları nasıl böylesine zalim edebiliyorum ben?
ya da sadece zalimleri mi seviyorum? bu mu beni kendilerine çeken?
hep Fuzuli'de bulurdum kendimi evvelden.
aşk ızdıraptır, ızdırabı severim derdim..
ben Fuzuli değilim, aşk ızdırap..
bense etrafıma ızdıraptan duvarlar ördüm.
mutlu muyum?
kimse mutlu değil..
hiç kimse mi?

benim adım ne? duvarlar ne renk?
körlük bu kadar dilsizken..
ellerim laf yapar mı hiç sevilene?
ellerim bu kadar yalnız oldu mu hiç? ya kalbim?
kokunun doldurduğu odacıklarda birer dolu valiz, gidişine hazırlanır.

aşk mahkumiyettir, sahiplenmedir diyenlere ayak diredim.
aşk özgürleşmedir, mülksüzleşmedir dedim!
ve aşk özgürleşirken, ruhun parmaklıkların ardındadır
ve aşk mülksüzleşmeyken, ruhun sahiplenenindir
aşkta ruhun martıdır, Kadıköy vapurunda iki kahvaltı etmiştir.
bazen ruh yırtar bedeni çıkar dışarı, ne olacağını bilmeden kalır tek başına.
ruh kalmaz bedende der anneannem, aşkı kastetmediğini bilirim.

anneannem hiç aşık olmadı mı?
olmaz mı. gözyaşlarını ırmak eder anlatırken
ki aksın, gitsin, tozu kalmasın..
biz o ırmaklarda büyüdük, yeşerdik, aşık olduk..
ve bizi o ırmaklar boğdu gözyaşlarımızda..

14 Ağustos 2012 Salı

Loçkam..


Odada burnuma çarptı kokun.
Takip ettim beni sana götürdü..
Hiç durmadım, kokunu giydim sırtıma. artık bendim kokun, bendim sen..

Sen burdan gittin gideli, odalarda nefes almayı yasakladım..
Yoksun ya burda şimdi, bize her yer ateş. Biz de birer ince dalız ruhlarımızın darağacında, ateşe düşmeye hazır..
Özlemek fiilini her aşktan sonra yeniden çekimleyen insanlar gibiyim şimdi;
Özledim. Özledin. Özledik..
Çektim...
Çektim ama kalbin bütün kapakçıkları yer değiştirecek sanki büyük bir dalga çölden alıp sürükleyecek,
bir bulutun üzerinden yere savrulacak gibi..
Senin gibi bedenimin yarısı, ruhumun tamamı...

Evde;
Sevdiğin her şey nefesini tutmuş geleceğin günü beklemekte..
Dolapta domatesler çürümüş, en sevdiğin yemek tencerede kaşığını bekler..
Balıkların birer birer boğuluyor, her nefessiz gün için.
Kaplumbağan bile kışa aç girecek, bu onun için ölüm demek bilirsin.


Ne bir melodi var sen yokken ne de bir kahkaha..
Artık her nefes sensin kardeş..
Bedenimin yarısı..
Ruhumun tamamı...

13 Nisan 2012 Cuma

Büyümek İstemiyorum Anne! Babam Yaşlanır!


Her sene aynı terane! Takvim nisana geldiğinde "normal" insanların içine olağan bahar neşesi dolarken, ben en olmadık eylülleri, ekimler hatta kasımların en şiddetli yağmurlarını yaşıyorum. Nisanın bana taşıdığı hüzünleri toplamaya kalksak geri kalan ömrüme yetecek kadar sağanak yağmurlar var.

Her yılın bu ayı bu gününde yazarım, dökerim içimdekileri, on yedi yaşımdan beri. Her yazdığımı evin farklı köşelerine atarım her seferinde. Yaşlar sonra elime geçtiğinde belki güler belki tekrar ağlarım diye.  Yazdıktan sonra okumam tekrardan, aynı duygular olmaz hiç içimde, kalbimde, aklımda, evimde, koltuğumda, kitaplarımda. Hızlıca kaybederim her defasında ve bunu kimse bilmez, sadık kalemim, tek gecelik sevgili misali kullanacağım kağıdım ve ben'im. Evet "ben"im, bu benim sahiplenme biçimim. Bir yıl boyunca sevmekten, görmekten, bilmekten kaçtığım ben'i tek bir gece sahiplenirim. Sadece o gün (yani bugün) en içten halimle dinlerim, sesimi, kalp atışlarımı. Etrafımdaki onlarca insanın o güne özel "bana gelme" çabasına karşı ördüğüm duvar, bu sahipleniş. 

Beni bir gün yalnızlıktan alma çabaları, korkutuyor beni. Ben korkuyorum sizden diye bağırmak geliyor içimden.. Hatırlanma kaygısı değil meselem, ben hatırlandıkça küçülüyorum, küçük bir kız çocuğu oluyorum. Karanlıktan korkan, gölgesinden korkan, her elektrik kesildiğinde bir odadan diğer odaya koşarak giden, kendi hayalgücünün yarattıklarından korkan. 

Gelgelelim o karanlıktan çıkmalar törenine. O törenin onur konuğudur, babam. Tüm bunlar olur ve babam çıkagelir birden alır çeker beni düşgücümün derin karanlığından. Azılı katillerin, en saldırgan hayvanların pençesinin altında tam kalacakken bana ışığı getiren, babam. İşte ben sizden kaçtıkça babama koşmak istiyorum, gelip beni kurtarmasını bekliyorum. 

Kocaman bir kadın olmanın veya olabilmenin altında küçük bir acizlik taşıyan hala koskoca bir kalbim var. O kalbi büyüten benim hayallerim, düşlerim...Büyümekle derdi olan ve çoğunlukla hayalgücünün esiri olan koskoca bir kalp benimkisi. Çok fazla "sevebilme" taşımanın altında ezilmesiyle bilindik. Çok kızar, hemen kızar, hep kızar.   Sevebilme ağırlığının kalbini aşmasındandır, o halleri. 

İşte bu yüzden senelerime kızıyorum; anneminkilere, babamınkilere hatta kardeşiminkilere... Onlara ait seneler hep benim görmezden geldiğim şeyi görerek bilerek yaşadılar. Ben'i...

Her düştüğüm karanlıktan bir gün babamı göremeden çıkmaktan korkuyorum Anne ! 
Anne korkuyorum! 
Büyümemeliyim ben!
Babam yaşlanmamalı!


7 Nisan 2012 Cumartesi

öhöm öhömm !


Deneme bir ki deneme bir ki ses a aa aaaa aa a  sess aa sess !
Burdayım ben !