13 Aralık 2013 Cuma

13.12.13

tarçın kokma sevgilim,
elmanın pişmişinde güzel,
kar tanesinden salep,
tarçın kokma sevgilim.
avare garsonun titrek elleri
iki demli çay getirir çok yakından
geçmişi tarar, şimdiye bi bakış atarız
şimdi hayat yeniden başlar
hep söylüyorum. yine;
gülümsemen ki varoluşun ispatı
kesik soluklar gecelerde
duvarlar beyaz
tavan mavi,
yüzün çok net
yüzünde ben varım.
biliyorum, şimdi kendimi de.
bakmanın inanmak,
sevmenin yaşamak olduğunu.



8 Aralık 2013 Pazar

Karşılıklı

Kış geldiğinde sokaklarda kokan
karbonmonoksit gazının aşinalığı gibi,

Yumurtalarını bırakmak için
derenin zirvesine tırmanan balığın
akıntıya karşı direnişi gibi,

Annesinin eline tutuşturduğu parayla
ekmek almak için
koşup terleyen çocuğun
suyla buluşması gibi
seviyorum
...
(Mahir Özkan'ın katkılarıyla)

17 Ekim 2013 Perşembe

Beklerken...

Kadın yasaklar koydu kendine
yürürken telaşlı... Durdu aniden.
Geri dönmeye kalktı tek gidişli uzun yoldan.
Dev bir adamdı, sevdiği.
Uyudu, gökyüzünde adamın.
Uçtu bulutlarında.
Tarihten silinmeye yüz tutmuş nice hislerin vücut bulması şimdilerde,
mucizevi sonuç.

Biz insandık, içkin.
Belki, hisler transandental.
Bir çöplükte çiçek açmak gibi.
Suya dalan kuş özgürlüğü.

Ölüme yatmış kırık kapılı bir antikacının kırık kapısında asılı bir ayna,
her bakıldığında eksiklerin dolduğu.
Gördüğün kendin değil, sadece
Var olmasını istediğin her şey.
Bak içime, dikkatlice.
Sonra bi sigara yak.
verme içindekileri.
(16.04.13)

13 Ekim 2013 Pazar

evet resim çizmeye çalıştığı yok ki
kara bulutların
ufukları kızıllaştıran her zamanki
ışığı güneşin
bu renkler bu silüetler
gökyüzüne uzanan minareler
ve onlarla yarışan kuleler
hepsi ama hepsi
yasanın zorunlu hallerinden biri
yaklaşan gecenin
ve masmavi denizin
balıklar içinde
gemiler üstünde
yüzüyor
vapurun güvertesinde
dağınık saçlı güzel bir kız fotoğraf çekiyor
ortasında galata kulesi
güzel mi? güzel.
"öyle de güzel
böyle de güzel"

Mahir Özkan 

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Ah !
Muhsin Ünlü okuyorum beynim bulanık
Sonra geniş salonlar yok buralarda
Hep aynı odadayım başım kalabalık
Freud olası geliyor insanın

Sana bakıyorum iyice
Sonra beni bir gülme alıyor.
Yanlış anlaşılmak istemem sevgilim
Varlığın kanıtlanıyor.

Tırnaklarım hızlı uzuyor
Ellerim yine beyaz, belki sıcak
Belki günler daha uzun gelecektir,
Bu kente yolun düşse.

Hiç sevmedim ayaklarımı
Yirmi dördüncü yıla girerken
Bir kış gününde içim ısındı
Fesleğen fidesi kar yağarken

Üflemeli seviyorum çalgıları
Sadece üflemekle kalabilir.
Sevgilim sen şimdi seversen beni
Enstrüman olmak işten bile değil.

14 Temmuz 2013 Pazar

Yalnızlık resmi en iyi kalabalık kıyılarda çizilir,
özlenir beyaz eller,
tutuşturmak için ateşi.

bir varmış bir yokmuş iki sevgili
koşturmak gibi şelaleden aşağı,özlem(ler)
benek benek gökyüzü
uzaktan parlayarak gelen gece
bulut kadar sakin
anne kadar tedirgin

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Hiç olmadığı kadar kısa notlar düşüyorum
sevmeye dair.
Halbuki sevmek bir şiirin yazılıyor olmasından başka ne olabilir.

Akşamüstü Maviliği

en çok akşamüstü maviliğini seviyorum
saçlarımdan gökyüzüne yayılan,
göğsümden toprağa inen,

sonra en çok martıyı seviyorum,
sırf göğe takılmış kanatları var diye

vapur kıyıya yanaşınca
bir adam bekliyor,
en güzel gülümsemesi dudaklarındayken
martı olası geliyor insanın
özgürleşiyor bir kere daha aşk,
mülksüzleşiyor.
çok sevdiğim akşamüstünü bile sahiplenemiyorum
dokunmadan seviyorum,
mavinin tonlarını.

usulca soluğundan öpüyorum sonra,
en çok soluğunu seviyorum
rüzgara karışıp yüzüme estiğinde, martı oluyorum yine
bulantılar eşlik etmiyor hızlıca gidişlerime
Livingston olamıyorum yine de hiç
özgürlük için dağlara çarpmıyorum ama
aşk yeşilde de özgürleşiyor artık.

7 Temmuz 2013 Pazar

Renkli

Gel gökyüzüne koşalım sevgilim
Tut bir elimi, yeşil
Uzanalım güneşe, sapsarı.

Gel geceyi getirelim sevgilim,
Sev gözlerimi, mavi
Yıldızlarla sevişiriz, bembeyaz.

Gel sonsuzluğa gidelim sevgilim,
Ölümsüzlük hayalleriyle, kıpkırmızı
Yeniden doğarız belki
Gökyüzüne doğru rengarenk...

2 Temmuz 2013 Salı

Yağmurlu

Yağmur bu defa bir kadın saçı değil, gecede
camdaki her şakırtı,
gülüşmeler gibi sevda kokulu..

Gök gürültüleri,
ilk defa ürkütmez, bu gece.
Yalnızlığı böler, üleştirir anılara.

Sıcaklığını verirken
yeşilden bir örtü gibi serilir üzerime serinlik.

Bir sinek avare, pencereden dalar;
aç, açıkta kalmış bir ten bulmaya.

En yakın yeşile bulanırım,
fesleğen bulaşır burnuma.
Uykuya yatmışları uyandırır gibi

Bahar, gece de gelir.
Gece, bahar da...

30 Mayıs 2013 Perşembe

Düş

Bu bir gece ve sıcak
'Düş' veya 'mek' gecenin mastarına
Dur, çekimle tüm sevdalı fiilleri
Yüklemler, tümleçlerin noktalandığı yerdeler.

Anneler seslendikçe
bisikletli dizi kanayan çocuklara
Oturur düşünürüm basıp gitsem mi
artık en tenha yakınlara
Yok olurum yollarda ya da yol olur bir yok olma masalında titrek alto sesim.

Otobüs camlarında yağmur damlaları
Etraf alabildiğine mor ve sarı
Hangi tepelerin civarıdır bilinmez
Yalnızlık dağı ya da sessizlik platosu
Şair: "Yalnızlık bir ovanın düz oluşu gibi bir şey." dese de
bilmez dağ gibi sivrilen yalnızlıklar vurur bakışlara,
otobüs camından iki kez görülür.

Bir korna sesiyle irkilir hayatın başlangıcı
Sabah olmasına gerek yoktur
Uyanmak en afili karanlıklara direnmektir, halihazırda.

7 Mayıs 2013 Salı

Küçük Kız

Sustu adam
Koşacakken durdu
Son soluğunu alır gibiydi
'Diğerleri' dedi;
'Onlar gibi yok olma.'
Sonra sustu tekrar...

Kaldırım taşları karabasandı
Bastıkça içine çeker gibi.

Adam tuttu kalbinden küçük kızın.
Küçük kız, çiçekli bahar elbisesi.
Hava yağmurluydu
Bulut serin
Her adım çimendi
Yol gökyüzü
Küçük kız, güneşli bahçe.

Rüzgar gülü ıslığa başlardı her perşembe
Kız tutardı adamı yeşilinden
Ve başlardı yağmurlu dans
Rüzgara savrulurdu hayalleri.

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Kırmızı

Seni özlemek,
bir ölme ihtimalidir şimdilerde.
Kim bilir sevgilim.
Bir kadeh kırmızıdır.

Ay çoktur ilk defa gecede.
Bazı günlerin sabahı hiç yoktur.

Uyumak güneşe direnmektir.
Yastığa yüz sürmektir, varlığına şükretmek.
Kıymete binen her soluk, senin zaten almış olduğundur.

Kırmızıya savrulur saçlarım, kayboluruz.
Ferah bir dizesine düşeriz, henüz yazılmamış en güzel şiirin.
Üstümüz, başımız sevda.

Sarı

İki sarı ışık,
iki sevda kokulu el,
zihinlerde aynı dilek.

Büyük inançların kucak açtığı,
duyabildiği bir sessizlikte.
Sarı ışıklar sakince gömülürken kuma,
farklı sözcüklerde bulur aynı hisler vücudu.

Çocuksu tavırlarla fısıldaşılır
Gürbüz martılar şahit olur.
Belki bir yerlerde bir balıkçı ölür.
Sapsarı güller olur teknede.
Sonra yeniden iki sarı ışık
Yanar...
Yükselir...
Söner mi hiç?
Aşk olsun.

24 Nisan 2013 Çarşamba

Sabah Dizeleri

Dizeleşen bir sevişmenin sabahındayız.
Güneş yükselmemiş penceremizden,
olsun yeşildir yine de, bahçemiz.
Mavi saklı bir kuytuda sırasını bekliyor sabırla.
Halbuki ne güzel piknik yapacaktık.

Dizeleşen bir sevişmenin sabahındayız.
Aşk mı? Korku mu?
Yüzyılların biriktirdiği bir tedirginlik mi kasıklarında.
Maviye kesmiş bir gökyüzü, güvercin tedirginliğiyle akraba
ki bir katliamın tarihidir;
toplumların tarihi olduğu kadar, kadınların tarihi.

Dizeleşen bir sevişmenin sabahındayız.
Sarı bir sestir yeşilin bağrındaki vadide
"Kediye vartiyek dzove pobin."*
(T)aşan bir damladır gözyaşı şimdi
Yeşil bir vadiden, masmavi denize doğru.


*Dereleri bırakın, denizlere ulaşsın.      

Mahir Özkan

10 Nisan 2013 Çarşamba

02:20

Bir yokoluş yolcusu gözler
Akar deli sıvılar,
beyin dahil, göz hariç.
Belki,
su dahil, var hariç.

Mutlak surette, kokar soluduğum aşk.
Boynunda huzura erer, içsesler.
Derin, sessiz bir çığlığın acımasızlığı kalbinde fink atarken.
Ben çıkagelirim koşar adım,
sessizliği bozar gürültücü gülümsemelerim.
Gayet de rasyonel sevmelerim.

Romantizmden anlayan yanım, ancak sana baktıklarımın toplamı eder.
Tüm sesleri toprağa gömecek çoğunlukta, sana akan yığılmalarım.
Ve sakin iki yaprak aynı ağaçta, bin yıldır habersiz.
Coşkuyla göğe düşerken karşılaşan.

Yaprak mavi, gök yeşil.
Bulut mavi, sen mavi, ben beyaz. 

5 Nisan 2013 Cuma

Yeşil


Baharın derininde bir yürek,
yeşilin ekseriyetle yaktığı boğaz
kışın karlar altında apaçık belirmiş
ne boğaz yakar, ne yeşillenmekten korkar.

Yeşil yalnız perşembeleri müjdelerken
varoluşun temelini sarsar olmuş
Belki bir mavide gökyüzü kadar
kim bilir minik bir kahverengide belki.
Yer bulur muydu tapılası kar tanelerinde.

Yirmiler yedileri, sekizleri olmayan dokuzları kovalarken
sonsuzluğa açılan bir pencere inşa etmek gibi, umut.
Ya da gecenin bitiminde en güzel mavisini takınan göğe,
savrulan bir yaprak,
kokusu sabah keskinliğindeki denizin
beyaz bir kayasına sevdalı yosun,
maviyle kalmalı.

13 Şubat 2013 Çarşamba

Saat kulesi- Ego


"Öğrendiklerini bir saat gibi cebinde taşı.. İki de bir saati olduğunu göstermek isteyen insanlar gibi ortaya çıkartma. Eğer biri sana saati sorarsa söylersin ama her saat başında sorulmadan saat kulesi gibi ötme. Söylediklerini duyurmak için hiç kimseyi kolundan tutma, çünkü insanlar seni dinlemeye istekli değillerse, onları tutacağına çeneni tutman daha iyi olur."  Lord Chesterfield

Yaklaşık 13-14 yaşlarımda yaşıtlarım aşk sözleri peşinde koşarken yazmıştım bu sözü defterime. Üzerine o günkü aklımla çok düşünmüştüm, hala düşünürüm ara ara.

Ve açıkça; sizin birer saat kulesi gibi davranmanız bitmeli, bırakın da zamanı gelsin söyleyeceklerinizin. Bilinçdışının birer lanetli alanmış gibi yansımasından öteye geçemiyor bu durum, etrafında durmadan döndüğünüz birer saat kulesi egonuz ve sebebi varoluşunuz!

Ve kendim için; Şu aralar üzerime düşen yalnız kalmak ve düşünmek. Çok düşünmek ve az söylemek. Zira insanlar söylediklerimi dinlemeye pek istekli değil gibi. Çenemi tutmam gerektiğini düşünmemin yanı sıra kendimi kendime ispatlama anlarından birinin geldiğinin farkına varıyorum yıldırım hızıyla.

Kendimi kendime ispatlama çabamın bana bir parça yalnızlık getirdiğini görüyorum...

Bilinçdışı yalnızlığı;
benim bir saat kulem var ellerimle yıktığım, zamanı gelmeden ötmeyen...

Bilinç yalnızlığı;
tüm saatlerim görünmez, ceplerim dolu, zihnim dolu, ağzım boş, dilim sus...

11 Ocak 2013 Cuma

Kendinle Kalırsın

Varlığın maviliği, uzunluğun kesinliğinde...
Ya mavinin derininde ya da uçsuz bucaksız bir yolda,
Yürümek mi daha çok yorar insanı koşmak mı?
Aşılan bütün engeller güç uğrunadır bazen
Güçlü olmanın koşulu sevgiliden de geçer
Ben'den de...

Varlığının uzunluğu gücündedir artık
Ve güç uğruna tüketilmiş tüm sözcükler
Sardıkça etrafını
Çocukluğunun kuytusu tutar ellerinden
Yine kendin gibi kalırsın,
Yok olmadan...